24 Ekim 2010 Pazar

Küpe :D

Fiyonk şeklindeki küpemden bahsetmiştim, koymak istedim. *-*



Bir tane sağda, iki tane de sol tarafta deliğim var. Fiyonku sağa, diğer ikisini de halka önde boncuk arkada sol tarafta takıyorum. Nerdeyse lisenin başından beri doğru düzgün küpe takmıyordum. Bu sene acayip bir küpe sevgisi sardı ama öyle böyle değil ya :D.
Bir arkadaşımda yine fiyonk şeklinde ama kurdeleden bir küpe gördüm *-*. çok tatlı duruyor. Bir dahaki sefere onlardan bulmaya çalışacağım inşallah...

22 Ekim 2010 Cuma

Tuhafım, tuhafsın, tuhaf.

Ama ben en tuhafım. (bu ara megaloman olasım var biraz :D) Şöyle ki durup dururken, sebepli sebepsiz ağlıyorum. Sürekli kendimi mutlu hissedebilmek için birşeyler yapmaya çalışıyorum. Yöntemler çok hoşuma gidiyor; çikolata almak, yeni kalem almak, yeni küpe almak *-*... Evet, bi küpe hastalığı depreşti bende, 2 haftada 7 tane küpe aldım. (çift değil tane u.u). Son aldığım, fiyonk şekli verilmiş siyah bir tel. Çok şeker, çok sevdim (:. Ama yine de yeterince mutlu olamıyorum gibi. Yok ya, açım ben. Her şeye açım, doyamıyorum.
Suçluluk duygum, ellerinizden öper. Sağlığı sıhhati yerinde maşşallah olduğu gibi duruyor öyle... Bir yandan dershane ödevleri, sınavları öte yandan okul dersleri aldı başını gidiyor yetmezmiş gibi bi de sınavlar kapıya dayandı. 4 Kasımda başlıyor, hadi bismillah...
İyi ki yurttayım, çok eğelenceli yurdumuz. Orası da olmasa heralde iyice bunalım takılıyor olurdum şuanda.

Hiç birşeye vakit yetmiyormuş gibi geliyor ya. Farkettim, zaten birşey yapmıyorum ki, nasıl yetsin? Aslında tamda günlerimi, saatlerimi dolu dolu geçirmem gereken zamanlardayım. Birşeylere başlasam, gerisi gelir. Birşeyler yapsam, başka şeyler yapabileceğime dair cesaretim artar. (Evet psikoloji kitabı okuyorum ve çok belli ediyorum, ne var?) Yanlız yine şu öğüde ihtiyacı olan öğüt verir kısmına dönüş yaptım. Kendime telkin ettiğim şeyleri gerçekleştirememek bende ciddi sorunlar ortaya çıkarıyor sanırım. Birşeyleri başarabileceğime dair kendime olan güvenimin azaldığını hissediyorum. Pff, yine başladım işte ya. Mutsuz ve umutsuz şikayetlerim... Etrafımdakilere bu kadar çok tekrarlı anlatamıyorum bu kendim hakkındaki şikayetlerimi. Neyse ki blog'um var :). Tuhaf şeylere karşı sevgi, sempati beslemekte üzerime yoktur heralde :D. Blogumu seviyorum ki ben :)).

Neyse işte... Okuduğum kitabın(Mutluluk Projesi) da etkisiyle belirsizliğe düşmekten kaynaklanan mutsuzluğumu yenmek için kendime yeni alışkanlıklar kazandırmak istiyorum. Ve başı da "erken yatmak" çekiyor. Bir haftadır bunu uygulamaya çalışıyorum ama henüş başarabilmiş değilim. İyi bir gece uykusuna çok ihtiyacım var, biliyorum, ama bir türlü erken yatamıyorum. Erken yatma alışkanlığım tarihin o kadar derinliklerinde gömülü kaldı ki nasıl yapıldığını hatırlayamıyorum :D. Neyse işte enerjiye ihtiyacım var ve erken yatmalıyım. (şuanda bile uygulayamıyorum bunu, bknz: saat 00:15 olmuş!) Ya bir insan neden bu kadar geç yatar ki? Çok mu meşgulüm sanki? Öyle bi geç yatıyorum ki, yattığım gece uykusu değil sabah uykusu olacak. Tuhafım işte, hatta bazen uç seviyede.

Ah bir de çalışmam gereken, kendimi eksik hissettiğim konuları yazmam gerekiyordu. Dershane hocamın yardımıyla da belli bir düzen içinde yazvaş yavaş sırayla helledebileceğim inşallah. Bir odaklanabilsem! Sürekli dikkatim dağılıyor, ne yapacağımı şaşırıyorum. "Her gün az bir şeyler yaparak pek çok şey başarabilirsin." diyor kitabın yazarı. Çok hoş ya, kitabın başlangıcında yazar kendi "12 Emir"ini ve "Ergenlik Sırları"nı yazmış.  Bu söz de ergenlik sırlarından biri. Hoşuma giden bir kaç tanesini daha yazayım. (bunları aklımda tutabilirsem benim için gerçekten çok yararlı olur ama maalesef bazı zamanlar bir hışımla gereksiz şeyler yapıyorum.)
-İnsanlar hatalarını senin sandığın kadar farketmez.
-Herkese karşı iyi davranmak önemlidir. (Nedendir bilmem ama bazen bazı kişilere iyi davranmak hiç içimden gelmez, sonra da pişman olurum.)
-Aradığını bulamıyorsan, ortalığı toparlamanın zamanı gelmiş demektir. :D
-Her şeyde iyi olmak zorunda değilsin.
-Eğer başarısız olmuyorsani yeteri kadar çaba göstermiyorsun demektir.
-Reçetesiz ilaçlar da etkilidir. :D
-Başkaları için eğelenceli olan bir şey senin için olmayabilir ve bunun tam tersi de geçerlidir.

16 Ekim 2010 Cumartesi

[Boşluk]

Pff... Hem yazasım var hem yazmayasım. Bu ara çok çelişkiler insanı oldum sanki. Çalışmak istiyorum. Ama çabam, hırsım bir anda sönüveriyor. İçten içe duyduğum suçlulukla, herkesten geride kaldım düşünceleriyle kalakalıyorum. Söyleyeyim, hiç hoş bir duygu değil.
Bir yerde okumuştum sanırım, öğüde ihtiyacı olan insanlar çok öğüt verirler diye. Acayip öğüt veresim var, bundan mıdır acaba? Aman sakın boşvermeyin YGS konularını. Son sınıfta onlar kadar bela birşey yoktur heralde. Ahh.. 11. sınıfımı heba ettim. Gerçi boş boş geçirirken günlerimi farkındaydım pişman olacağımın ama yaşadığı andaki kadar farkedemiyor insan. Yazılıdan yazılıya çalışıyordum, şaka gibi. Dershane laylaylom geçiyordu, dersleri takmıyordum ama yine de içime oturmuş bir sıkıntı vardı, hatırlıyorum. Boş hissetmenin verdiği bir sıkıntıydı sanırım. Dişe dokunur birşeyler yapmamak insanın psikolojisini bozuyor. Allah'tan azıcık akıllanıp piyanoya gitmiştim. Daha babama yalvarsaydım ve o gün de önceki günler gibi 'neyse ya sonra giderim' diyip eve giden yolumu 10 dk'cık değiştirmeseydim çok şey kaçırırdım. :). Gidip kendi kendime yaptırdım kaydımı. Sonra da iyi hissettim. Büyüdüm ben di mi :D. Annemle babam hala uğramamıştır kursuma, ancak sene sonundaki konserde tanıştılar hocamla o kadar. T^T piyanoyu özledim...
Bu uykuseverlik beni bitirecek. Lise hayatımın yarısını uykuyla geçirdim heralde. :D :D Ama çoğu bilerek değil, cidden. Kendimi derse konsantre olmaya zorlarken bir bakıyorum, suratım sıraya yaklaşıyor. :D Ve sonra da ya bir arkadaş dürtmesi, ya sınıf kahkahaları eşliğinde hocanın seslenişi ya da tenefüs zili :D. Ama en kötü sonuçları da, hocaların kendilerini takmadığımı düşünmelerinden kaynaklanan tavırları, herkesten kendime ne kadar kötülük ettiğime dair nasihatler dinlemek (kendimi düşünüyorum da elimde değil işte, deniyorum ben de kendimi zorlamayı) ve suratında kalan gömlek, kazak, defter ve diğer dokulu izler :)). Ama bu sene daha iyiyim sanırım (belki). Yurt biraz fayda sağlıyor.
Salı günü yurtta film günümüz ve bizim dönemdeki daha önce Kore dizisi izlemiş bazı kızların da isteğiyle Kore filmi götürdüm."Doremipasolrasido". Başta sadece 12'ler olarak izleyecektik ama sonra kara değiştirip yurtta diğer izlemek isteyenlerle beraber izledik. Sonlara doğru etrafta hıçkırık ve burun çekme sesleri baya arttı. :D Ben aynı filmi kim bilir kaç kere izlediğim için milletin sahnelere tepkilerini izliyorum. Artık 2-3 seferden sonra izlerken ağlamamaya başladım :D. Ve insanların tepkilerini, izlemek neden bu kadar hoşuma gidiyor bilmiyorum ama filme ağlamaları duygulanmaları hoşuma gidiyor işte. Belki de filmi izlerken hissetiklerimi paylaşmak hoşuma gidiyor. Bilmiyorum belki de sadece psikopatım xD.
Geçen gün Uçurtma Avcısı'nı bitirdim. Harikaydı. Yurtta girdim yatağıma okuyorum. Kendimi ne kadar utmaya çabalasam da en son yine salya sümük başlıyorum ağlamaya. Kızlar da bir şey oldu zannediyorlar hepsinin suratında bir şaşkınlık bana bakıyorlar. Elimdeki kitabı kaldırınca da "hııı, tamam."... :D Yanlız okulda okurken ağlayamazdım, o yüzden duygulanacağımı anladığımda biraz ara verip dolaşıp sonra devam ettim.
Bu yaz hiç okumadığım kadar kitap okumak istiyorum ya. *-* Tüyaptan kitap depolamayı düşünüyorum. Hele bir açılsın *-*. Bu arada bir de Mutluluk Projesi diye bir kitaba başladım. Görünce tam benim ihtiyacım olan şey demiştim. Çok hoş bir kitap. Yazarın kendi mutluluk projesi deneyimini anlatıyor. Şahsen böyle konularda felsefi kitaplar okumakla aram yoktur ama insanların deneyimlerini okumak çok hoşuma gider. Yayarak okuyabileceğim bir kitaba ihtiyacım vardı zaten. Ders çalışırken aklıma takılacak ve bitirmeden rahat edemeyeceğim bir romana başlamak çok da mantıklı değil di mi? :D

10 Ekim 2010 Pazar

Dıt-dıt-dııııt (meşgul tonu :P)

İki ayağım bir pabuçta bir yandan yurt için çantamı hazırlarken bir yandan da kaç gündür çok canım çektiği çin blog yazayım dedim. :D Şu yurt için hazırlık olayını bir pratiğe bağlamam lazım artık ya. Olmuyor böyle her hafta bi' acele, neye ihtiyacım vardı, ne alacaktım ben, tüh onu unuttum telaşından sıkıntı geldi. Şimdi de ne giysem kısmına takıldım. Bu da en zor kısım ya. Allah'tan hafta içi okul yurt arası sadece. Okul çıkışı bir yere gitsem de okul formasıyla zaten giysi derdi yok. Oh be :D.
Piyanomu, bilgisayarı filmlerimi özledim. Ve her haftasonu bu özlemimi gidermek bana pahalıya patlıyor maalesef. Yurttan dönüşte odama girdiğim anda başka bir alemdeyim. Sınavdı, çalışmaydı Hak getire... İyi ki yurda gitmişim yani :D. Evde kalsam ne olurdu acaba çok merak ediyorum.
Evet çevremdeki o kadar kişinin ardından dayanamadım ben de hasta oldum. Etrafımdakilerden gördüğüm kadarıyla genel olarak 2 hafta sürüyor herkesinki. İlk haftasını atlattım. Çok şükür, yatmam gerekmedi pek. Ama yine de bir yorgunluk hali ve hasta psikolojisiyle çalışamadım (kabul, azıcık da mızmızlanıp çalışmadım kısmı da var yani :D)
İlk defa bu hafta ağladım yurtta. Ama öyle böyle değil baya bir süre sakinleşemedim. Yani evi falan özlediğimden değil, her hafta çıkışım var, hafta içi de konuşuyorum falan. Öyle bir özlem durumu olmuyor. Ama birşeylerin biriktiğini hissettim içimde. Stres, sorumluluklar, ödevler, suçluluk duygusu... Baya yoğun bir duygu seliydi. Ama geçti gitti, rahatladım çok şükür. Ondan önce de bi posya "Uçurtma Avcısı"nı okurken ağlamıştım zaten. Ne fena kitapmış o ya. Ne kadar tuttum kendimi ama en son gene dayanamadım.
Neyse babamdan azar yememek ve metrobüste sürünmek zorunda kalmamak için artık eşyalarımı toparlayıp yurt yolunu tutmam lazım. Altında arabayla babanın bırakması da güzel iş ya :D

1 Ekim 2010 Cuma

Mola.

Ne kadar istesemde hakkım yok mola vermeye. Ama ben mızıkçıyım işte. :P Yurttayım, ders çalışıyorum, okula gidip geliyorum falan öyle geçiyor her gün ya :D. Ama sanki şu hafta içi 5 gün sadece 1 gün gibi geliyor. Okul-yurt arası tempo 1 gün içinde oluyor sanki ve sonra ben tekrar eve dönüyorum. Evimi özleyip özlemediğimi de farkedemedim henüz :D. Yanlız iki şeyi özlediğimi biliyorum, küvet ve koltuk! Ne büyük bir nimetlerdir ya! Evinin sıcak suyu, küvetin, duşun içinde üzerini giyinip çıkmak zorunda olmayışın... O koltuğa oturmanın yayılmanın rahatlığı... Hani yurtta koltuk olmadığından değil de, bizim koltuklu odalara uğradığımız yok ki. Zaten bizim katta sadece 2 tane 12 sınıf yatakhanesi bi de etüt odaları var. Okulda sıraya otur, gel yurda etütte sıraya otur, git dershaneye yine sıra! Ohh, şu bilgisayar koltuğumu da sevmezdim ama şimdi nasıl rahat geliyor ya :D. Yurt insanı değiştiriyor yav :P.
Hele geçen hafta yurtta resmen bir tesisat macerası yaşadık. Normalde yurt gibi bir yerde banyo yapamamanızın sebebi ne olur? Sular kesik veya soğuktur değil mi? Yok, bizde değil. Resmen kaynar akıyordu sular :D. Duş yapalım derken haşlanacaktık az daha. Şunu da öğrendim ki, soğuk suya şükür. Kaynar su daha beter. Tabi sonraki günlerde de soğuk suya da maruz kaldık ama en sonunda normale döndü.
Ahh, neyse artık testlerime dönmem lazım benim ya. Soru sayımın vasatlığı vicdanımı rahat bırakmıyor. Hani sınavda da öyle az buz bişey yapmayı hedefleyen biri de değilim. Nerden geliyor bu tembellik anlamıyorum ki?!
-Ahh, şu sınav dönemini bir atlatıyım, sonra istersem final dönemi film izleyerek sabahlarım abi banane :D.